bugün

entry'ler (136)

klor

çok etkin ve zararlı bir kimyasaldır. klorun zararları, klor içme sularına katılarak ve çamaşır suyuyla günlük yaşantımıza girmektedir. klorun içme suyuna katılma uygulaması 1800’lü yıllardan itibaren yapılmaktadır. ancak suyun dezenfeksiyonu için klor kullanılması aslında güvenli ve etkili olduğu için değil, maliyet açısından en ucuz olduğu için tercih edilmektedir. teknoloji alanındaki gelişmelere rağmen, uzun vadedeki etkisi tam olarak bilinmese de, klor hala kullanılmaya devam edilmektedir. bu konuda yapılan bazı araştırmalarda klorlu su içen kişilerin, içmeyenlere oranla % 93 oranında kanser riski altında olduğu belirlenmiştir.

domestos

biz onu; annelerin vazgeçilmez yardımcısı, çıkmayan lekelerin baş düşmanı, beyazlamayan mermerin parlatıcısı, 45 dakika ovalayarak çıkmayan bardak dibindeki kahve lekesini saniyeler içerisinde yok eden kahraman olarak tanırız. ancak olay pek de öyle değilmiş… koah teşhisi konan annemin “ben hiç sigara bile içmedim, evimde hiç toz olmaz her gün temizlik yaparım!” itirazına doktor bey’in verdiği cevap: “keşke çamaşır suyu ile klora bağımlı olacağına, sigara ile nikotine bağımlı olsaydın…”

çamaşır suyu

efendim çamaşır suyu dediğimiz olay çamaşırları beyazlatma ihtiyacından ortaya çıkmış. tarih boyunca beyazların daha beyaz olması istenmiş olacak ki her dönem farklı bir çözüm bulunmuş. günümüzde ise dünyada bir çok temizlik hastası ve ülkemizin genelinde her alanda kullanılmaktadır. aslında olay şöyle gelişmiş:

modern çamaşır suları geliştirilmeden önce, kumaşlar genellikle bir dizi tekrarlanan kaynatma, kül suyu ve çamaşır sodası gibi alkali maddelerle ıslatma işlemleri ile beyazlatılmış.
kaynatmaya uygun olmayan, keten bezi gibi kumaşlar da genellikle güneş ışığına maruz bırakılarak beyazlatılırmış.

m.ö. 3000: çamaşır suları çoğunlukla tahta küllerinden türetilir, suyla karıştırılarak kül suyu oluşturulurmuş. çamaşırlar belirli süre kül suyu ile ıslatılır ve güneşte kurutulursa mükemmel bir beyazlık elde edilirmiş.
m.s. 1000-1200: hollandalılar bu yıllarda avrupa toplumunun çamaşır uzmanı olmuşlar. sırlarını açıklamaksızın, tahriş edici etkisini azaltmak için ekşimiş sütü, kül çözeltisine eklemişler. bu, ıslatma ve güneşte kurutmanın, kül suyunun tek başına kullanıldığı zamanlara göre daha fazla tekrarlanabilme imkânı anlamına geliyormuş fakat işlem 8 hafta sürüyordu ve çamaşırları güneşte kurutmak için serilecek geniş alanlar gerektiriyormuş.

düşünsene “anne niye yıkadın o gömleği yaa 1 ay sonra faruk’un düğünü vardı!”

1772: almanya doğumlu isveçli kimyacı karl wilhelm scheele, modern çamaşır sularının ana maddesi olan kloru ilk kez keşfetmiş.
yaklaşık 40 yıl sonra ingiliz kimyacı sir humphrey davy yunancada yeşilimsi sarı kelimesinden türetilen “klor” ismini vermiş.
1785 : evde kullanılan çamaşır suyundaki etken madde olan sodyum hipoklorit, fransız kimyacı claude louis berthollet tarafından bulunmuş. berthollet’nin beyazlatıcısı kostik klorlu potas çözeltisi ile oluşturulmuştu ve ilk olarak 1789’da “javel suyu” olarak satılmış. ancak her bir maddenin tam miktarının karışıma konulması zordu ve potas çok pahalı bir maddeydi.

1799 : iskoçyalı kimyacı charles tennant, berthollet'nin klor fikrini aldı, potas yerine kireçtaşı koyarak etken beyazlatıcı olarak kalsiyum hipoklorit (CaOCl2) içeren ilk çamaşır tozunu yapmış.
on yıl içinde, sadece çamaşırları değil, diğer ürünleri, özellikle yazı kâğıdını da beyazlatan çamaşır tozu bütün avrupa’da yaymış ancak toz çok fazla klor içerdiği için halâ çok pahalıymış.
1913 : oakland-kaliforniya’da kurulu the electro-alkaline co. firması geliştirdiği bir işlemle kostik soda çözeltisinin klorlanmasıyla türetilen sodyum hipoklorit (NaOCl) çamaşır suyunu yapmış.
1922 : şirketin ismi clorox chemical (şu anda the clorox co.) olarak değişmiş ve sodyum hipokloritli çamaşır suyu1 pint (=1/8 galon ≈ 0,47 litre)'lik şişelerde piyasaya verilmiş. bundan sonra da çamaşır tozunun yerini hızla almaya başladı.

bugünlerde ise gelişmiş bir çok ülke, sağlığa zararları dolayısı ile çamaşır suyu kullanımından uzaklaştı. daha doğrusu klorlu çamaşır sularının yerine alternatif ürünler kullanmaya başladılar. hatta bu işin mucidi clorox bile, amerika da artık tercih edilmediği için doğal içerikli greenworks adında yeni bir marka yarattı.
sodyum hipoklorit kullanımı amerika, avrupa, japonya gibi alım gücü yüksek , bilinçli bir çok ülkede çok çok azalmışken çamaşır suyu tüketimi sıralamasında 1’inciyiz. mikropları öldüreceğiz temiz olacağız diyerek hala çılgınlarcasına klorla kendimizi zehirliyoruz.

kızıldere

"onlar ki

(1)
yola çık
upuzun yürü
vurulmuş çocuk başları arama
zeytin dalında asılı kızın
çıplaklığında kalma
alev dalgası saçlarını rüzgara yatır
yürü

havada
elden ele devşirilen barışın sesi dar
havada
kuşatma içinde dövüşenler var
havayı kokla
havayı dinle
coş

onlar ki
bu yoldan
mavi gözlü kız
zeytin dalına asılmadan
güneşin alnacına koştular
barışa bayrak oldular
bayrağı al
kavgayı al
koş

(2)
onlar ki
yangınlı ufuklardan yangınlı ufuklara at sürdüler
susuz ve aç topraklara yapışmış karınları
dağlarım kadar mavi umutları
ve bir çiçek gibi güneşe
arzuyla gerinen kadınları
kızları
ve erkekleriyle
merttiler
buğdayın sarısından
insanın arısından
kavganın yarısından
dönmediler
ve onlar ki
yolumuza çam kokuluumutlarıyla
güneşi serdiler

(3)
yola çık
acılara dalma
alnını dağ serinliğine yasla
unutma
bütün sokaklar kent alanlarına çıkar
bütün ırmaklar denize akar
ve makineler tarlalar insanlar
senden yana
onları
utandirma

bu bir özlem
bu bir türkü
bu bir emir

havayı kokla
havayı dinle
koş"

nevzat çelik

onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenmeyen birer şahindirler

feministlerin 1 mayıs ı kutlaması

feministlerin ne işçi ne emekçi olmadığını düşünen kaz kafalılar anlayamaz tabi.

bu ülkede en çok kadın emeğinin sömürüldüğünü,
ev işlerinin görnümeyen emek olarak en büyük emeklerden olduğunu,
krizlerde ilk önce kadınların işten çıkarıldığını,
iş yerlerinde kadınların çoğunlukla aynı işe erkeklerden daha az ücret aldığını,
ev kadınlarının sigortasız, düşük ücretle evlerde kazaklara boncuk işleyerek, parça hesabı işler yaparak nasıl sömürüldüğünü düşünmeyenler,
feminizmi okuyup tüm bunlarla da birincil derecede ilgilendiğini bilmeyip, televizyonda duyduğu "feminizm erkek düşmanlığıdır" saçmalığını ezberleyenler,

anlamaz.

1 mayıs 2009

http://sozluk.sourtimes.o...kul+1+may%C4%B1s&a=fv

feminist politika

sosyalist feminist kolektif'in hazırladığı feminist politika dergisinin ilk sayısı çıktı. üç aylık derginin kapak konusu "neoliberalizm, akp ve kadın emeği"

http://bianet.org/...-pol...ka-dergisi-cikti?from=rss

http://www.simurg.com.tr/...ge=show&action=105930

http://www.sosyalistfeministkolektif.org

2009 yerel seçimleri

istanbul (27.12.2008) - ilerici, devrimci siyasi parti ve platformlar, demokratik kitle örgütleri, 29 mart 2009 yerel seçimlerinde birlikte hareket etme kararı aldı. kurumlar, olanaklı tüm il, ilçe ve beldelerde işçilerin ve ezilenlerin alternatifini yaratacakları nı açıkladı.
24 kurumun ortaklaştığı yerel seçim deklarasyonu, bugün istanbul taksim square hotel'de düzenlenen basın toplantısı ile duyuruldu. ezilenlerin sosyalist platformu temsilcisi figen yüksekdağ, deklarasyona imza atan kurumları açıkladı, açıklamaya katılan kurum temsilcilerini tanıttı. ortak deklarasyonu, sosyalist parti genel başkanı sevim belli okudu.
belli, kapitalizmin krizi koşullarında seçimlere gidildiğine dikkat çekti, akp'nin bu krizin yükünü işçi ve emekçilere yıkmayı amaçladığını söyledi. sevim belli, “egemen güçler 29 mart 2009 yerel seçimlerinde bugüne kadar uyguladıkları krizi yaratan sömürü politikalarına, piyasacı politikalarına bir kez daha onay istiyor. yine egemen güçler kürt sorununda devlet olanaklarını da harekete geçirerek akp eli ile dtp'ye yönelik saldırı politikalarını arttırarak dtp'nin yönettiği yerel yönetimleri ele geçirmeyi hedefliyor” dedi ve ekledi: “egemen güçlerin akp, chp ve diğer düzen partilerinin karşısında eşitlikçi-özgürlükçü, halktan yana bir seçeneği ortaya çıkarmak ve bu yerel seçimlerin temel bir görevi olarak önümüzde duruyor.”
her il, ilçe, beldede alternatif
ortak yerel seçim deklarasyonun devamında şu ifadelere yer verildi: “mümkün olan her il, ilçe, belde ve mahallede emekçilerin demokrasi anlayışına uygun olarak en geniş emek ve toplumsal muhalefet dinamiklerini kapsayan, oluşturduğumuz ve oluşturacağımız yerel platformlarda halkın çıkarlarını temel alan programlar çerçevesinde ortak adaylarımızı halkın katılımını içeren demokratik yöntemlerle belirleyerek, emekçilerin ve ezilenlerin alternatifini yaratmaya çalışacağız. halkın karar süreçlerinde örgütlü bir biçimde yer alarak söz, yetki, karar sahibi olduğu demokratik ve katılımcı bir yerel yönetim anlayışı savunacağız. yerel yönetimlere emekçilerin ihtiyaçları doğrultusunda merkezi bütçeden kaynak ayrılmasını ve yerel hizmetleri piyasalaştıran, taşeronlaştıran, özelleştiren, parası olanın hizmet alacağı yerel yönetim anlayışına son vererek kamucu-sosyal bir yerel yönetim anlayışını savunacağız.”
toplantıya, dtp genel başkan yardımcısı emine ayna, istanbul milletvekili sabahat tuncel, esp temsilcisi figen yüksekdağ, ödp genel başkanı ufuk uras, emep genel başkanı levent tüzel, tkp genel başkanı aydemir güler, halkevleri genel başkanı ilknur birol'un da aralarında bulunduğu onlarca kurum temsilcisi ve yöneticisi katıldı.
ortak seçim deklarasyonuna imza atan parti, platform ve demokratik kitle örgütleri şunlar: dtp (demokratik toplum partisi), ödp (özgürlük ve dayanışma partisi), emep (emek partisi), tkp (türkiye komünist partisi), sdp (sosyalist demokrasi partisi), ehp (emekçi hareket partisi), dsip (devrimci sosyalist işçi partisi), sosyalist parti, yeşiller partisi, dip girişimi (devrimci işçi partisi girişimi), halkevleri, esp (ezilenlerin sosyalist platformu), dhf (demokratik haklar federasyonu) , sodap (sosyalist dayanışma platformu), seh (sosyalist emek hareketi), töp (toplumsal özgürlük platformu) anti-kapitalist, teori ve politika, kaldıraç, hkm (halk kültür merkezleri), türkiye gerçeği, köz, proletaryanın kurtuluşu, 78'liler girişimi.

http://www.atilim.org/......yerel_secim_ittifaki.html

kenan evren anadolu lisesi

çocuğum olsa göndermem bu liseye.
deseler ki "ya bu okula gidecek ya da başka okula almıyoruz."
"almayın ulan" derim. lisenin isim sahibinin sayesinde, eğitiminiz doğru düzgün, öğrencileriniz sorgulayan, üreten, ateş gibi gençler oluyor da sanki!
yok efendim. ismi bu olan okula göndermem ben çocuğumu.

brcyzdm

hayat hep güzel aslında, sadece bazen bunu görebilmemiz için gereken görüş açımız düşüyor.
hayat ne yaşatırsa yaşatsın, onu algılayışın, karşılayışın, hazmedişin ne kadar olgun ise o kadar da keyifli oluyor yaşamak. ne mutlu ki sen brcyzdm hayatı güzel algılayanlardan.

yanisi; iyi ki doğmuş, iyi ki tanımışım onu.

kendi doğumgünümde kendi iletim yaptığım dörtlüğü hediye edeyim ona da;

"ve dövüşebilirim
doğru bulduğum, haklı bulduğum,
güzel bulduğum herşey ve herkes için
yaşım başım buna engel değil..." *
--- "yaşım başım buna engel değil" derken, yaşının küçüklüğü engel demek istiyorum tabi * -------

kerem de benim asli da benim

iyi ki doğmuş lan.

türkü gözlüm

sırf sözler pek bir şey hissettirmiyor da müzik ve sesle birlikte çok güzel şarkı yav;

Sen yokkken yüreğim öksüzdü
Sevgide ilgide dilsizdi
Ölü bir ruh idi beden
Hasretin de her dem keder

Gözlerimi kapadım aklım sende kaldı
Türkü gözlerin beni ahh benden aldı
Ama yoksun
Hani yoksun ahhh

Baktıgım her yerde sendin
Sesin gitarın
Güzel ellerin
Ulaşamadığımda bükülür belim
Üzülür kırılır incinirim

evlenme yaşının 14 e çekilmesi

"Artık Yeter!

AKP- Yargı- Erkek işbirliğine dur diyoruz.

Tecavüzün yeniden yasallaşmasına izin vermeyeceğiz.

19 Ekim Pazar günü saat 12.00'de Taksim tramvay durağında buluşup; Galatasaray'a yürüyeceğiz.

Bu öneri Hüseyin'i Üzmez. Kadınları erken evliliğe, kocaya mahkum eder. Şiddet ve tecavuzü yasalaştırır..

Yaşasın Feminist Mücadelemiz..

istanbullu Feministler"

the sea inside

(bkz: mar adentro)

erguvan kapısı

Oya Baydar'a Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü'nü kazandıran bu roman Can Yayınları'ndan çıkmıştır. 90'ların son 2000'lerin ilk yıllarında geçen roman kafası türlü sebeplerle karışık dört karakterin ağzından yazılmıştır. Yabancılaşma üzerine yoğunlaşan kitap akıcı diliyle bir solukta okunacak kitaplar listesinin üst sıralarında yer alabilir. solun gözünden küçük burjuva, küçük burjuvanın gözünden sol... yapmayı çok beceremediğimiz empati işini biraz olsun yapabilmemiz için yardımcı olabilecek bir roman.

engin çeber

"ölenlerin adını unutma
türkülerin meydanların
ah bırakmasın onlar seni" *

engin çeber

"DERGi SATIŞINDAN HAPiSHANEYE VE ORADAN DA HASTANEDE KOMAYA;
ENGiN CEBER

Engin Ceber, bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinde içimizden biriydi.
Halkının özgürlüğüne, vatanın bağımsızlığına inanmıştı. Kendisi için
bir şey istemedi. istedi ki halkımız gerçekleri bilsin, görsün,
duysun. Bunun için arkadaşları ile birlikte YÜRÜYÜŞ satışına çıktı.
Kendisini ölüme götürecek "büyük suçu" işlemeye de buradan başladı.
Sattığı dergi yasal bir dergi idi. Ama bu yeterli değildi. Ülkemizde
bir de yasalarda yazılı olmayan yasa hükümleri vardı. Ve bu hükümler
Engin için ölüm fermanı vermişti. Önleri polis tarafından kesildi.
Dergi satışından herhangi bir suçlama getiremeyen polis bu sefer
kendileri hakkında "polise mukavemet"ten dosya hazırladı. Bu savcı
için yeterli idi. Savcının istemi ve hâkimin kararı ile tutuklandılar.
Metris T Tipi Hapishanesi'ne götürüldüler. Tek kişilik hücrelerde
arkadaşlarından yalıtıldı. Kendilerine "infaz koruma memuru"
denilmesinden pek hoşlanan gardiyanlar sabah-akşam sayımlara geldiler.
Her sayımda karşılarında ayakta ve "hazır ol"da durmalarını istediler.
Niçin tek kişilik hücrede ayakta ve hazır olda dursun? Bunun mantıklı
bir izahı var mı? Tek kişilik hücrede ayakta ve hazır olda
durulmayınca saymak mümkün olmuyor mu? Mümkün olmayacağını düşünen
gardiyanlar sabah ve akşam sayımlarında Engin'i dövdüler.

Arkadaşlarından aldığımız bilgiye sabah ve akşam önce kovalarla su
dökülüp ıslatıldı engin. Sonra da tahta sopalarla dövüldü. Gözaltına
alındıklarında götürüldükleri karakolda da dövülmüşlerdi. Ancak
gözaltındaki 4 kişiden en iyisi Engin'di. Hapishanede ise en kötü
durumda olanı Engin oldu. Bayram boyunca dövüldü Engin. Bizler en
güzel giysilerimizle bayram gezmeleri yaparken, o sabah akşam
dövülüyordu. Bayram sonunda da koma halinde hastaneye kaldırıldı.
Şimdi komada. Her an ölebilir. işte bu kadar basit. Dergi
dağıtımından, hastanede koma yatağına. Birileri ülkemizin
zenginliklerini çuvallarla götürüp ceza almazken; birileri gencecik
insanlarımızın kulaklarını kesmekten ceza almazken, Engin en büyük
suçu işlemişti: GERÇEKLERi SÖYLEMEK. Egemenler için bundan büyük suç
olabilir mi? Onlar değil miydi, "Devrimcilik yapmayın, uyuşturucu
kullanın" diyenler? Şimdi de "Halka gerçekleri anlatmayın, yoksa
ölürsünüz" diyorlar.

Bu koroda basın, TV'ler, asker-polis herkes var. Asker ve polis de
diyor ki; "Ülkemizde terör var, mevcut yetkiler bize yetmiyor, bize
daha fazla yetki verin… Daha uzun gözaltı olsun, gözaltındakileri
avukatları göremesin…" Peki daha ne istiyorsunuz? Zaten her yetkiniz
yok mu? içeride – dışarıda istediğiniz insanı, istediğiniz zaman
öldürme yetkiniz yok mu? Gencecik insanları katletme özgürlüğünüz yok
mu? Açık ki istedikleri katlettikten sonra yargılanmama özgürlüğüdür.
Bir de bunu elde ederlerse rahat olacaklar.

Ülkemizde bağımsızlık ve demokrasi sorunu vardır. Mevcut partilerin
hiçbirinin bağımsızlık ve demokrasi kaygıları yoktur. AKP bu düzenin
has partilerinden biridir. Yukarıdaki özlemlerimiz AKP'nin gündeminde
yoktur. Onun tek kaygısı ağa babaları olan ABD ve AB
emperyalistlerinin bitmek bilmez isteklerini karşılamaktır. Onlar için
yeni kanlar dökmektir.

Bir kez daha görülmüştür ki kendi sorunlarımızı ancak kendi
örgütlülüklerimizle bizler çözebiliriz. Demokrasiyi batıda ya da
doğuda aramayalım. Kendi demokrasimizi kurma mücadelesini yükseltelim.
Çünkü herkes için mutlak demokrasi yok. Gencecik insanların canları
pahasına sürdürdükleri bu mücadelede, bunca bedelleri ödemeyi göze
almanın vakti geldi de geçiyor bile. Haklarımızı korumakta, daha da
geliştirmekte üzerimize düşen aydın sorumluluğunu, bırakalım aydın
sorumluluğunu insan sorumluluğumuzu yerine getirelim. Enginlere olan
borcumuzu ödeyelim..."

--
"Hepimiz Tecritteyiz"
Tecrite Karşı Sanatçılar

erol zavar

http://www.birgun.net/act...8&month=10&day=07

the golden notebook

hayret bugüne dek yazılmamış. nobel ödüllü doris lessing'in en önemli kitabıdır.

--spoiler--
eşinden ayrılmış olan tek çocuklu anna'nın hayatını anna'nın tuttuğu 4 defterden takip ederiz. siyah defter'de bir yazar olarak sorunlarını dile getirir, kırmızı defteri siyasal yaşamını anlatmak için tutar, sarı defter'de ilişkilerini ve duygularını anlatır, mavi deftere de günlük yaşamını not eder. tam bir bütünlüğe kitabın sonunda ulaşabiliriz ancak.
--spoiler--

bir solukta okunacak, insana hayat algısını, kadınlığı, ilişkileri sorgulatacak ve sağlıklı bir sonuca vardıracak önemli bir kitap. altın defter'i okumak hayatı baştan yazmaya gönüllü olmaktır.

dağlı bir kabiledir aşk

ahmet aslan şarkısının sözleri şöyledir:

dağlı bir kabiledir aşk dağlı
asla düze inmez aşk inmez
dağlı bir kabiledir aşk dağlı
asla düze inmez aşk inmez
içimizde yurt edinmiş
asla düze inmez aşk

rüya mıdır bilmem hülya mıdır bilmem
bir ben gibi fukarayı mı avare eder

senden başkasına meyil versem de
sızlar her yanım sana geri dönerim
sürgün olup mekanında yoksun sen
kimin yokluğunda kayboldum ben

rüya mıdır bilmem hülya mıdır bilmem
bir ben gibi fukarayı mı avare eder